Galata Kulesi ve Hezarfen Ahmet Çelebi

Galata Kulesi, İstanbul'un Galata semtinde bulunan ve şehrin en önemli sembollerinden biri olan 528 yılında inşa edilmiş bir kuledir. Kuleden İstanbul Boğazı, Haliç ve İstanbul, panoramik olarak izlenebilmektedir.

Galata Kulesi dünyanın en eski kulelerinden biri olup, Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 528 yılında Fener Kulesi olarak inşa ettirilmiştir. Kule Türklerin eline geçtikten sonra hemen her yüzyıl yenilenmiş ve tamir edilmiştir. Sultan III. Murat'ın müsaadesiyle burada müneccim Takiyüddin tarafından bir rasathane kurulmuş, ancak bu rasathane 1579'da kapatılmıştır.

17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmet Çelebi, Okmeydanı'nda rüzgarları kollayıp uçuş talimleri yaptıktan sonra, tahtadan yaptırdığı kartal kanatlarını sırtına takarak 1638 yılında Galata Kulesi'nden Üsküdar-Doğancılar'a uçmuştur.

1717'den itibaren kule yangın gözleme kulesi olarak kullanılmıştır. Yangın, ahalinin duyabilmesi için büyük bir davul çalınarak haber verilmekteydi. III. Selim döneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bölümü yanmıştır. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar görmüş ve onarılmıştır.

Kısa Bir Hikaye Molası

İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Nefes almak için parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı.
...
Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli ; Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim' dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.

İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller' e aitti,yani o gün için dünyanın en zengin adamına. 'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşündü. John Rockefeller' e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti.

Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı. Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. Hemşire 'Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' dedi. 'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor' diye ekledi.Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.

İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı. Birden, hayatının akışının değiştiren şeyin para olmadığını fark etti. Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı.

Başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde aramaya gerek yok.

Batı Hun İmparatoru Atilla'nın Mezarı

Attila'nın mezarının nerede olduğu bilinmemektedir. Cenazesine katılanlar, mezarın yerinin bilinmemesi için öldürülmüştür. Ama tarihçiler arasında Tuna Nehri'nin yatağının bir süreliğine değiştirildiğine ve hazineleriyle birlikte Attila'nın nehrin altına gömüldüğüne, daha sonra da nehir yatağının eski haline getirildiğine dair yaygın bir inanış vardır. Nehrin aşırı uzunluğundan ve bir çok ülkeden geçtiği için bürokratik sorunlar çıkacağından kazı çalışması yapılamamaktadır.

Priskos'un anlattığına göre daha sonra Attila'nın mezarının başında strava denilen cenaze yemeği yenmiş ve defin törenine başlanmıştır. Attila'nın cesedi birbiri ardına üçtabuta kondu. Bunlardan birincisi altın, ikincisi gümüş, üçüncüsü ise demirdendi. Bu, güçlü kralın üçüne de değdiğini göstermek içindi. Demir, kavimleri yendiğinin, altın vegümüş ise her iki Roma imparatorluğunda kazandığı mevkinin işareti idi. Gömme işigeceleyin ve gizlice oldu. Savaşta düşmandan alınan silâhlar, değişik taşlarla süslü altın işlemeli at koşum takımları ve krallığını gösteren değişik şeyler onunla birlikte mezarakondu. Bunlar onun sarayını süslüyorlardı. İnsana has aç gözlülüğü, bir büyük ve değerlihazineden uzak tutmak, kabrin yerini hiç kimsenin bilmemesi için mezarı kazanlar da öldürüldü.

5000 köle Attilanın mezarı için Tizsa nehrinin yatağını değiştiriyor. Ardından kuru nehir yatağında bir çukur açılıp tabut içine indiriliyor. Ardından baş şaman tarafından beyaz kutsal bir toz ile üzerleri kaplanan okçular köleleri öldürmeye başlıyorlar. Temizlik bitince okçulara 24 saat durmaksızın mezar artlarında kalacak şekilde at koşturmaları emrediliyor. Ardından bentte yıkılarak nehrin yatağında akmasına olanak veriliyor.

Bir Macar kaynak ise bazı olasılıklar üzerinde duruyor. Akademik uzmanlara göre Attila'nın mezarının bulunması mümkün değil. Ancak amatör yada profesyonel bazı araştırmacılar aksini iddaa ediyorlar.Fakat bunda da zaferi tek bir yerleşim yada yöre sahiplenemiyor. Macar ovasının güneyindeki Zsadany köyü bunlardan biri. Olası mezar alanları Pilis Dağlarının olduğu yerde mevcut. Araştırmacı Peter Noszlopi Nemeth' e göre üzerinde Kral Arpad'ın kalesinin bulunduğu yaklaşık 500 m.lik bir tepe daha önceden de Attilanın kalesi imiş.(Bu tepe de Dobogóko adlı bir yerleşimin yakınlarında)

Bir diğer yer Tápiószentmárton . Burada bazı kalıntılar 1993 yılında bulunmuş. Ören yeri bir dönemler Sovyetlerce askeri hava alanı olarak kullanılmış. Varşova paktı çökünce boşaltılan kamp ve yöresindeki araştırmalarda pek çok parça bulunmuş.

Kuşlar Gerçekten Islanmaz Mı?

Kuşlar gagalarında ürettikleri yağı alarak tüylerine sürer. Bu da suyun yağı geçerek tüylere ulaşmasını engeller. Yani kuş tüyleri suya dayanıklıdır.Kuşlar ıslanmazlar.

Neden Soğan Doğramak Ağlatıyor?

Soğan doğrandığında havaya lachrymatoryfactor isimli bir enzim yayılıyor ve bu da göz kaşıntı yapıyor. Göz ise kendini savunmak için gözyaşlarını kullanıyor

Filler Nasıl Ölürler?

Fillerin ölüm zamanı çok ibret vericidirFiller önceden hissederler ve acı çığlıklar atarak yakındaki bir mağaraya doğru yola çıkarlar.O çığlığı duyan civardaki fillerde mağaranın ağzında toplanırHer biriyle vedalaşıp adeta "hellallik" alan fil kendi ailesiyle başbaşa kalırBaşlarını ve kuyruklarını birbirine sürterek gözlerinden yaş dökerler
Sonra arkasına bakmadan ağır adımlarla mağaraya yönelirArkadaşları veya ailesinden biri gelmek isterse engellenirVe fil mağarada hayatına son verir

Neden Evlilik Yüzüğü Yüzük Parmağına Takılır?

Evlilik yüzüğü neden hep aynı parmağımızdadır da, neden işaret parmağı baş parmak ya da serçe parmak değil de neden yüzük parmağı...
Evlilik yüzüğünü ilk defa eski mısır prensesi nefertiti takmıştır. O yıllardaki
tıbbın ne kadar ilerde olduğu ayrı bir tartışma konusudur ama yüzyıllar
sonra anlaşılmıştır ki direk kalbe giden tek damar evlilik yüzüğünü taktığımız parmaktadır.. Başka hiç bir parmağımızdan direk kalbe giden bir damar yoktur.

Dünyanın En Geniş Boğazı Nedir ?

Atlas Okyanusu ile Akdeniz'i birbirine birleştiren ve dünya üzerindeki en geniş boğaz ünvanını alan Cebelitarık Boğaz'ı, deniz taşımacılığının en önemli lokasyonu olarak gösterilir. Rusya'dan çıkan gemiler ilk önce İstanbul Boğazı'ndan geçerek Akdeniz'e iner ve oradan da Cebelitarık'ı kullanarak dünyaya açılır.

Mutlu Olmanın Sırları : Bakış Açısı Herşeydir

Kadın sabah kalkmış, aynaya bakmış ve kafasında yalnız üç tel saç görmüş… “Hımm…” demiş… “Galiba bugün saçımı örgü yapacağım…” Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş… Ertesi gün kalkmış, aynaya bakmış… Kafasında iki tel saç kalmış… Hımm…” demiş. “Bugün saçımı ikiye ayıracağım…” dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş… Bir ertesi yine kalkmış ve aynaya bakmış. Kafasında tek tel saç var. “Tamam, tamam…” demiş… “Artık bugün at kuyruğu yaparım…” Öyle de yapmış, ve çok çok güzel bir gün geçirmiş…Daha bir ertesi, aynaya baktığında, kafasında bir tek tel bile kalmamış…

“Waow” diye bağırmış… “Bugün saç derdim yok…

Bakış açısı herşeydir…
Hayat, fırtınanın geçmesini beklemek değildir ki…

Yağmurda da yürüyebilmeyi becerebilmektir!

"Hayat bunalım takılacak kadar ,kapris yapacak kadar uzun degil. şuan hayattaysanız dünyanın sayılı şanslı insanlarındansınız.bunun kıymetini bilin….

Putra Camii - Malezya Hakkında

Pembe minareli Putra Camii pembe granitten yapılmıştır ve tek seferde 15.000 kişinin namaz kılmasına imkan vermektedir. Caminin zemin kat duvarları Kazablanka, Fas’taki King Hassan Camiinin duvarlarına benzemektedir. 

Çeşitli dekoratif havuzlarla süslenmiş ve sütunlarla çevrelenmiş olan avlu devasa, ancak sıcak ve güzel bir dua alanı sağlamaktadır.

Çarpıcı minaresi Bağdat’taki Şeyh Ömer Camisinin tasarımından etkilenmiştir. 116 metre yüksekliğiyle bölgedeki en yüksek minarelerden birisidir ve İslam’ın Beş Şartını temsil eden beş katı bulunmaktadır.

İhtiyarlık Kaç Yaşında Başlar?

Kristof Kolomb Amerika'yı keşfe çıktığı ilk yolculuğunda 50 yaşını çoktan aşmış durumdaydı...

Pasteur kuduz asısını bulduğunda 60 yaşındaydı...

Mimar Sinan, Süleymaniye camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti. Selimiye camisini tamamladığında ise 86 olmuştu...

Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı...

Charlie Chaplin, 76 yaşında film yönetmenliği yaparak hala işinin başındaydı...

Goethe, en büyük eseri Faust'u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti. 83'dü...

Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir.
İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır.

Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır.
Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır.

Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz. İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesi, hedeflerinin olmamasıdır. Seneler cildi buruşturabilir. Fakat heyecanların, ideallerin teslim edilmesi adeta ruhu buruşturur.

İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki hedeflerine götüren yolu yürümedikçe yaşlanırlar.

İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır.
Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.

Tabiri caiz ise yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir. Çıktıkça yorgunluğunuz artar. Nefesiniz daralır ancak görüş alanınız genişler.

Beynimiz yeni tecrübeler keşfettiği sürece insan genç sayılır.

Yüzyılların Lezzeti : BOZA

Darı, bulgur, pirinç, buğday ve arpa gibi tahılların kısaca su ile mayalanması sonucu ortaya çıkan ‘boza’, şimdi unutulmaya yüz tutmuş olsa da, özellikle Osmanlı döneminin en itibarlı içeceklerinden biriydi.

Osmanlı döneminde seyyar bozacılar, bozanın yanında simit veya gevrek satıyorlardı. Boza, o zamanlar tarçının yanı sıra zencefil, kakule, karanfil, Hindistan cevizi, bal ve pekmez eşliğinde içiliyordu. Günümüzde ise sadece tarçın ile tüketiliyor.

Seyyar bozacılar, 15 – 20 yıl öncesine kadar soğuk gecelerde, sokak sokak avazı çıktığı kadar bağırarak manilerle boza satarlardı. Fakat giderek ahşap konakların yerini alan yüksek ve ısıcamlı pencerelerle donatılmış binalara manilerini ulaştıramayan seyyar bozacılar kayboldu. 300 bozahane sayısı bugün belki 3’e düştü. Fakat binlerce yıllık bu içecek mutfak kültürümüzde yaşıyor.

Ülkeden Ülkeye Çay Kültürü

Çay, nice efsanelere konu olmuş geçmişiyle, diyar diyar gezerek günümüze kadar ulaşan büyülü bir içecek...

Dünyada "çayın babası" olarak bilinen Dharma'dan yola çıkan, yüzyıllar içinde çeşitli evrimler geçirerek günümüze kadar ulaşan çay geleneği, ülkelerden ülkelere farklılık gösteriyor; değişmeyen tek nokta ise; çayın rengi, dili ve dini farklı toplumların hemen hemen hepsinde el üstünde tutulduğu... Bizler çayı çoğunlukla "tavşankanı" dem ölçüsünde ve "ince belli cam bardakta" içmeyi severiz. Oysa Japonlar çayı bir seremoni eşliğinde gelenekselleştirmişler.

JAPONYA'DA ÇAYLAR, RUHU TEMİZ İNSANIN ELİNDEN İÇİLİYOR

Tipik bir Japon evinin özel dizaynlı bahçesinin en sade bölümünde, sadece çay törenlerinde kullanılmak üzere tasarlanmış "Hoshoan" adı verilen küçük bir ev bulunuyor. Alçakgönüllü olma esasını hatırlatmak amacıyla ancak eğilerek girilebilecek kadar küçük tutulmuş olan kapısından bu eve girerken, erkeklerin silah, kadınların ise ziynet eşyaları bulundurmalarına izin verilmiyor.

Ev sahibiyle misafir arasındaki ilişkinin, birbirlerini son görüşleri, birbirlerine son hizmetleriymişçesine özen ve hürmete dayandırıldığı Japon çay seremonisi, Japon inceliğinin hayata gelmiş en güzel örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Kaseyi tutuştan çayı karıştırmaya, çay doldurmadan peçetenin kullanımına kadar her hareketin belli adap ve zarafet kuralları dahilinde vücuda geldiği, derin bir felsefenin yansıması olan bu seremonileri tekdüzelikten çıkaran en önemli unsur ise ruh. Japon inanışına göre, töreni yapacak kişinin, tören öncesi ruhen arınması ve konsantre olması gerekiyor.

İNGİLİZ 5 ÇAYI

Fransa ve Hollanda'dan sonra İngiltere'ye sıçrayan çay çılgınlığı, 16. yüzyıldan 17. yüzyıla geçiş süreci içinde 10 yıl gibi kısa bir dönemde 6'ya katlanan ithalatı ve tüketimiyle, İngiliz toplumumun her seviyesinden insan tarafından rağbet gördüğünü gözler önüne seriyor.

Henüz çay ile tanışmadan önce İngilizler, sabah kahvaltısı ve uzun süren ağır akaşam yemeği olmak üzere günde 2 öğün yemekteydi. Ancak Bedford Düşesi Anna'nın akşamüstleri bitkin düşmesiyle ortaya çıkan, sonraları Kral Edward'ın sohbet ortamı için hoşluk yaratma amacıyla düzenlediği küçük çay ziyafetleri sonucu gelenek haline gelen "5 çayı", İngiltere'den tüm dünyaya yayılmış bulunuyor.

RUS ÇAY GELENEĞİ

1600'lü yıllarda 11 bin mil ve 16 ay süren yolculuk sonunda Rusya'ya ulaşan; ancak yüksek maliyeti nedeniyle sadece zenginlere hitap eden çay, 1796'da Çariçe Catherine'nin ölümünden sonra hızla düşen fiyatıyla Rus toplumunda süratle kabul görmüş. Sıcaklığı ve dinç tutma özelliğine sahip uyarıcılığı sayesinde çay, Rus yaşam stili için ideal bir içecek olmayı başardı.

Ruslar, Tibet usulü demlikten esinlenerek, sıcak su ve demlenecek çay için ayrı ayrı iki parçadan oluşan semaveri benimsemişler. Semaverler, klasik bir Rus evinin genellikle ortasında durup gün boyu kaynayan ve bir seferde 40 fincan kadar çay servis edebilen nitelikte. Semaver geleneğinin yanı sıra Türk kahvesi kültürüne benzerliğiyle dikkat çeken gümüş tutacaklı cam bardaklarla çay servisi alışkanlığı da, Rusya ile Asya arasındaki kültür etkileşimini gözler önüne seren bir özellik taşıyor.

Rusya'da şeker, bal ya da reçelle tatlandırılmış, şerbeti bol ve çok demli olarak tercih edilen çay, ülkedeki göreceli kısa tarihine rağmen kültür içinde hızla özümsenerek, Rusların dünyaca ünlü votkasıyla birlikte ulusal içecek olarak anılmayı başarmış.

Eğlenmekten Korkuyorum Ne Yapabilirim?

Eğlenmekten korkuyor musunuz? Peki ya bunun bir adının olduğundan haberiniz var mı?

Çerofobi hastalığı olarak adlandırılan bu ruhsal bozukluktaki insanlar neşelenmek ve eğlenmekten hastalık derecesine kadar korkarlar. Eğlenmeye başladığınsa sanki kötü bir şey olacakmış hissiyatına kapılıp eğlenmekten korkarlar.

Atatürk Hayatı Boyunca Kaç Tane Kitap Okudu?

Atamız tarih yazarken bu kadar kitap okudu...

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroşirürji ve Pediatrik Nöroşirürji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saffet Mutluer, Atatürkʼün 57 yıllık yaşamında 3 bin 937 kitap okuduğunu söyledi.

Hapşırmak Felce Neden Olur Mu?

Hapşırırken burnu yada ağzı kapamak felce neden olan sebeplerdendir.Bu yüzden hapşırırken ağzımızı yada burnumuzu hijyen açısından bir mendil ile hafifçe kapatmanın bir zararı olacağını düşünmüyorum siz yinede dikkatli davranın sonuçta felç gibi önemli bir hastalıktan bahsediyoruz kalın sağlıcakla..

Dünya Nüfusunun Kaçı Engelli?

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yaptığı araştırmaya göre her kişinin her an karşılaşabileceği durum olan engellilik dünya nüfusunun tam %15'ini kapsıyor. Yani 1 milyara yakın insan engelli bir şekilde hayatına devam ediyor.

İngiliz Petrol Markası Shell Hakkında Bilinmeyenler

İngiliz Shell petrol markası, önceden sadece deniz kabuğu satan bir firmaydı. Deniz kabuğu ararken tesadüfen petrol yataklarını bulmuşlardır.

Mayıs Böcekleri Hakkında Bilinmeyenler

Mayıs böceği (Melolantha melolantha) toprağın 80 cm. derinliğinde bulunan kozasından Ekim ayında çıkar, fakat ertesi yılın Mayıs ayına kadar kozaya yattığı yerde kalır. Burada bulunduğu sürece yatışı ya dünyanın manyetik kutupları yönünde Kuzey-Güney ya da Doğu-Batı doğrultusundadır. Mayıs böceği, bu süre içinde laboratuvara getirilip, yatış yönü değiştirilse bile uyanır ve sözü edilen biçimde yönünü değiştirir.

Döner Böcekleri Hakkında Bilmedikleriniz

Döner böcekler kınkanatlı böceklerdendirler. Yeryüzünün hemen her yerine dağılmış olan bu böcekler genellikle durgun su birikintilerinin ve göllerin yüzeyinde daireler çizerek ya da fırıldak gibi dönerek toplu halde yaşarlar. Saldırıya uğradıklarında hızla suya dalarak suyun altında yüzebilirler. İki çift bileşik gözünden bir çifti suyun üstünde, diğeri ise suyun altında kalabilir. Bu da böceğin aynı anda her iki ortamı da görmesini sağlar. Döner böceklerin dişileri silindir biçimindeki yumurtalarını su altı bitkilerinin üstüne paralel sıralar halinde bırakırlar. Uzun, dar gövdeli larvaların yalnızca üç çift bacağı vardır, ama karın bölgelerinin her birinden uzanan saçaklı solungaçlarıyla görünümleri kırkayağa benzer. Karnının sol bölümündeki kancalarla suda yüzen besinleri yakalayabilen larva, pupa evresinde sudan çıkar ve yine bu kancaların yardımıyla kıyıdaki bitkilere baş aşağı asılarak toz ve tükürük salgısıyla kendine koruyucu bir kılıf yapar. Ayrıca döner böcekler tehlike karşısında kendilerini savunmak için pis kokulu ve sütümsü bir sıvı da salgılarlar.

Papağan Balığı Hakkında Bilinmeyenler

Papağan balığı beslenme ve sindirim için bazı özel teçhizatlara ihtiyaç duyar. Papağanınkine benzer sert gagası mercan kayalıklarından algleri kazımasına, daha fazlasını aradığında da kayalardan büyük parçaları koparmasına yardımcı olur. Gırtlağındaki özel dişler kaya parçacıklarını öğütmesini; algleri ve birer mercan hayvanı olan küçük polipleri parçalamasını sağlar. Mercan yıkıntılarının yığınları üzerinde görülen diş izleri balığın o bölgede beslendiğinin kanıtıdır. Kayayı ısırdıktan ve parçaladıktan sonra yemeği sindirir ve kum olarak geri çıkarır. Büyük bir papağan balığı bir yılda mercan yapılardan bir yada iki ton kum üretir.

Melek Şelalesi Venezuela Hakkında Ansiklopedik Bilgi

Şelalenin suları, en uç noktadan tabana doğru düşerken 807 metre boyunca hiçbir engele çarpmadan ilerler. Doğa bilimciler bu olayı "serbest düşüş" olarak tanımlar. 807'inci metreden sonra kaya çıkıntısına çarpan suların yolculuğu bir süre daha devam eder ve 979'uncu metrede sona erer. Sisli bir görüntüye sahip olan şelalenin suları, kuzeye doğru yol alarak Churun Nehri'ne karışır.

Mavi Balina Hakkında Bilinmeyenler

Canlı olarak görülen en iri canlı 35 metre uzunluğunda, 170 ton ağırlığında dişi bir mavi balinadır. Mavi balinalar, ortalama 30 metrelik uzunluklarıyla ve 150 tonluk ağırlıklarıyla, tüm bilinen nesli tükenmiş yaşam formları da dahil olmak üzere, hayvanlar aleminin en büyük canlılarıdır. Bir mavi balinanın kalbi dakikada sadece dokuz kez atmaktadır. 188 desibellik frekansıyla bir mavi balinanın ıslığı, bir hayvan tarafından çıkarılan en yüksek sestir.

Şehzadeler Şehri : AMASYA

Amasya, dünya tarihinde önemli roller oynamış Osmanlı padişahlarının adeta bir "staj yeri"dir. Şehzade Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet, Şehzade Murat (II) (1404 yılında Amasya'da doğmuştur.), Şehzade Ahmet Çelebi, Şehzade Mehmet (II), Şehzade Alâeddin, Şehzade Bayezid (II) (oğlu Yavuz Sultan Selim Han 1470 yılında Amasya Sarayında doğmuştur.), Şehzade Ahmet, Şehzade Murat, Şehzade Mustafa, Şehzade Bayezid ve Şehzade Murad (III) çeşitli tarihlerde Amasya'da Valilik yapmışlardır. 12 şehzadeye ev sahipliği yapan Amasya'ya bu nedenle "Şehzadeler Şehri" de denmektedir.

Bu dönemde birçok âlim ve ulema yetişmiş, saray, çeşme, medrese, cami, türbe v.b. gibi kalıcı eserlerle kentimiz bir kültür merkezi olarak tarihteki yerini almıştır. Bu eserler günümüze kadar gelerek geçmişe ışık tutmaya devam etmektedir.Tarihin akışı içerisinde önemli roller üstlenen Amasya Kurtuluş Savaşı sırasında yine ön plana çıkmıştır.

Türkiye'nin İlk Üniversitesi : İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

Birçok defalar açılıp kapanan Darülfünun, Abdülhamit döneminde (1 Eylül 1900’de) Darülfünun-u Şahane (İmparatorluk Üniversitesi) adıyla tekrar hizmete girer. 2. Meşrutiyet’le birlikte İstanbul Darülfünu’nun açılmasıyla, İstanbul Üniversitesi’nin temelleri atılır.

İstanbul Üniversitesi, Beyazıt Meydanı’na bakan ihtişamlı kapısı ve Süleymaniye Külliyesi’ne kadar uzanan duvarları, bahçesinde yer alan, yakından ve uzaktan görülebilen, gözlem kulesiyle hemen herkesin belleğinde yer edinmiştir.

Devrin siyasal ve toplumsal değişimlerine tanık olmuş, bu değişimlerden etkilenmiş, kimi zaman da değişimlere sebep olmuş bir kurumdur. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet Türkiye’sine tanınmış birçok önemli şahsiyetin, fikir adamının, bürokratın, sanatçıların, yazarların ve şairlerin yetiştiği, Türkiye’nin ilk ve en eski üniversitesidir. Üniversite, yer yer çınar ağaçlarının yükseldiği, ilginç el yapımı eşyaların satıldığı, güvercinlerin yurt edindiği, iki tarafında en eski kitapların bulunduğu kütüphanelerle ve ortasındaki görkemli camisiyle simgeleşmiş olan Beyazıt Meydanı’na bakar.

İstanbul Üniversitesi’nin tarihi de Osmanlıdan öncesine Bizanslılara kadar gider. Kimi araştırmacılara göre bu bölgede yapılan bilim faaliyetlerinin başlangıcı 1 Mart 1321’e uzanır. Bizans döneminde yer alan, bugün Beyazıt Meydanı’na bakan görkemli kapının ve yüksek duvarların ardında ve çevresinde Roma üniversiteleriyle eşdeğer tıp, hukuk, felsefe ve edebiyat fakültelerinden oluşan üniversite, İstanbul Üniversitesi’nin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Öğretmen Repliklerinin Asıl Vermek İstediği Mesajlar

1) Kendini de evde unutsaydın. (Hafızayı güçlendirir.)
2) Sene sonunda ben de seni unutacağım. (Hesaplaşmayı öğretir.)
3) Ben Ahmet'e sordum, sen Ahmet misin? (Kimlik kaymasını önler.)
4) Komik bir şey varsa söyleyin biz de gülelim. (Kaynaştırır.)
5) Konuşmak isteyen varsa dışarı çıksın. (Yol gösterir.)
6) Gece beşik mi salladın? (Düzene sokar.)
7) Çay, kahve ister misiniz? (Konukseverlik aşılar.)
8) Sana camdan aşağı atla deseler atlayacak mısın? (Kışkırtmalara karşı korur.)
9) Herkes dersi anladı galiba; konuşmalar başladığına göre. (Durumu özetler.)
10) Dinlemeyecekseniz anlatmayacağım.(Koşullanmayı öğretir)
11) Ne zaman adam olacaksınız siz? (İleri görüşlülük aşılar)
12) Hep bir şeyler öğretmeye çalışıyorum ama hep konuşuyorsunuz.(Duygu sömürüsü öğretilir)
13) Siz sınava girmeyeceksiniz galiba? (Sınav kaygısı giderilir)
14) Arka taraf atarım dışarı! (Otorite aşılıyor)