Taşın mucizesi : MARDİN

8 yüzyıl önce Artuklular zamanında bugünkü şeklini almaya başladığı söylenen Mardin, Kudüs ve Venedik’le birlikte dünyanın 3 açık kent müzesinden biri. Eh, dünyanın kaç şehrinde Sümerler’den Urartular’a, Roma’dan Bi
zans’a, Selçuklular’dan Osmanlı’ya onlarca uygarlık iz bırakmış, birbirinden farklı pek çok dil ve din hoşgörü içinde bir arada yaşamıştır ki?
Tarih boyunca kavimlerin karışıp kaynaştığı, farklı dillerin ve dinlerin yankılandığı bir eşik Mardin. Bu çok kültürlü hali şehri böylesine çekici kılan unsurların başında geliyor. Burada hemen herkes Türkçe, Arapça ve Kürtçe konuşabiliyor. Hatta bazen Süryanice, Ermenice ve Rumca da duyabiliyorsunuz.
Bugün Mardin’i ziyaret edenler, buranın bir inanç ve hoşgörü şehri olduğu konusunda hemfikir.
Mardin kenti, temel yapım malzemesi olarak kolay işlenebilen sarı kalker taşının kullanıldığı, çeşitli motiflerle bezenmiş geleneksel evleriyle de ünlüdür. Bölgedeki çok sayıda ocaktan çıkarılan sarı kalker taşı, yapı üretimine egemen olmuş; kapı, pencere, asma kat gibi zorunlu kullanımların dışında ahşap işçiliğine yer verilmemiştir.
Evleri, 4 m. yüksekliğe ulaşan duvarları çevirir ve sokaktan ayırır. Bu duvarlarla sert iklime karşı korunma sağlanır. Yazlık denilen iç avlu veya bahçede, eskiden ahır olarak kullanılan, günümüzde ise depo işlevi gören mekanlar yer alır. Eyvan, yazın yaşamın geçtiği bölümdür. Mimaride önemli bir yere sahip olan eyvan ve revak gibi yarı açık kısımlar, özellikle batı güneşine karşı gölgede kalacak biçimde yapılmıştır. Mardin evlerinin en önemli özelliği taş işçiliğidir. Kapı ve pencereleri, sütuncuklar, kemerler ve değişik motiflerle süslenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder